Neden insan hep zor olanı, imkansızı veya olmasa çok daha iyi olanı ister? İlle de o demenin manasızlığını görse de neden görmek istemez? Bu mazoşistlik nereden gelir anlamak mümkün mü? Elbette mümkün ama biraz daha gençlik yıllarında kalmalı diye düşünüyorum.
30 yaşını devirmiş bir kadın veya erkek artık yere ayakları daha sağlam basan kararlar vermeli diyor insan ama ne yazık ki kalp ile beyin aynı doğrultuda çalışmıyor. Bir alet olsa da sevdiklerimizin yanlış seçimlerinin onları nereye götüreceğini onlara gösterebilsek. Ama göstermek yetmez, o vakit nasıl hissedeceklerini de onlara aynen hissettirebilmek lazım.
İnsan bazen bir noktaya kilitlenebiliyor, örneğin evliliğe. İlle de bu olsun, ille de bununla evlilik olsun diyor. Sorunları görüyor, dünya engel var önlerinde, üstüne üstlük karşındakinin hiçbir çabası yok engelleri aşmak için. Belki evlenirsin de güzelim sonrası ne olacak? İşte insan burada durup düşünmeli.
Bu durumu neye benzetiyorum biliyor musunuz? Doğuma az kalmış arkadaşlar bilirler. Hamile kadın son aylarında sadece bir noktaya kilitlenir, doğuma. Doğumda ne hissedecek, çok acıyacak mı vs. O yüzden sezaryen mi normal mi hep bu tartılır çünkü hepimizin tek derdi normal doğumda belirsiz görünen ve son derece korkutucu olduğuna inandığımız sancılı doğum olayından kaçmaktır. Halbuki sezaryen neticede ciddi bir ameliyattır, sonrasında dikiş acısı, gaz sancısı vs yaşanır ve doğumun akabinde bebekle mutlu mesut yaşanacak dakikalara gölge düşürebileceği gibi bazılarında belki 1 ay süren rahatsızlıklara da yol açar. Ama hiçbirimiz doğuma yaklaşırken bunları düşünmek bile istemiyoruz, yeter ki doğum olayı atlatılsın, gerisi bir şekilde halledilir.
İşte sonrasında sorun yaşaması çok muhtemel olmasına rağmen bile bile sadece evlenme konseptine takılı kalan arkadaşların durumlarını ben bu konuya benzetiyorum. Tabi bu mesele insanın hayat arkadaşını seçip onunla evlenmesi ve sonrasında ömür boyu sürecek sorunları yaşaması ile kıyaslanamayacak kadar küçük kalıyor. Aşk güzel şey de, işin içine evlilik girdiğinde aile olmaktan bahsediyorsunuz, mutlu bir yuvadan. Eğer o yuva mutlu olmayacaksa bunun adı aşk olsa ne yazar?
Hayat bu kadar büyük bir hatayı kaldıramayacak kadar kısa değil mi?
Aşk İksiri Lazım mı Kardeş?
Bir gün bir arkadaşım geldi. Süper yakışıklı, fizik de harika, kültür desen üniversite bir tane değil, inanılmaz esprili ve zeki. Şimdi bu arkadaş bir kıza abayı yakmış ve kara kara düşünüyor. Acaba benden ne kadar hoşlanıyor, acaba ben bu flört oyununu doğru oynayabilir miyim, artık küçük değilim bu iş olmazsa çok koyar falan.. Yahu dedim, kafadan şu özelliklere bakınca bir kızın senden hoşlanmaması için bir terslik olması lazım ya. Hani ‘Ay şekerim olmaz bu çocuk, ille de çirkin olcek ben öyle severim’ diyecek veya çok klasiktir ama bitip bitip başlayan 7 senelik falan uzamış bir ilişkisi olacak, zaten o kızdan da o noktada zor hayır gelir.
Şimdi klasik, aramalı mıyım, ne kadar beklemeliyim, msg mı atayım tel mi açayım, kafayı orta göbekten mi kırayım yoksa salayım aşağıdan ucuna bir kukuleta mı takayım sendromları gelir.
Benim şu ilişki başlama aşamalarında en büyük tavsiyem (adeta bir aşk serumu olarak da tabir edebiliriz) ‘gizem’ ve ‘merak’ ikilisinden oluşan bir iksir yaratmak. Ne kadar gizem o kadar merak, ne kadar merak o kadar heyecan, o kadar duygusal fırtına, belirsizlik, manyama derken işte sana ‘Aşık Kadın’.
O kadar da kolay değil canım:) Ama bayağı bir faydası olduğuna defalarca şahit olmuşumdur. Erkekler için bambaşka bir iksir hazırlamak lazım, onu da başka zaman…
Sevgilerimle.